tohum gerçeği

Prof.saraçoğlu Tohum Biyolojik Silahtır : “Anadolu’nun doğal tohumlan Allah’ın değiştirilmemiş ayetleridir” dediniz. Bunu biraz açar mısınız?


Ayet, sadece Kuran-ı Kerimde bulunmaz. Allah’ın yarattığı her şey bir ayettir. Yani, bir tohum da ayettir. Allah, yüce kitabımızda “Ben, bu âlemi süs olsun diye yaratmadım, bir denge, nizam, düzen ve kural üzerine kurdum” buyuruyor.

Kurtuluşumuz bu tohumlarda ama bugün piyasada doğal tohumlarımızdan üretilmiş sebze meyve bulunabiliyor mu?

Diyarbakır’ın karpuzu, Kemaliye’nin beyaz dutu, Malatya’nın kayısısı, Çengelköy’ün salatalığı, Kırkağaç kavunu, Çukurova’nın yafa ve Finike portakalı gibi Anadolu’nun yöresel ürünlerinin birçoğu kayboldu, birçoğu da kaybolmak üzere. Her geçen yıl daha az bulunuyorlar. Çünkü, çoğaltan yok. Milletin efendisi ve aynı zamanda da sofralarımızın kurucuları olan köylülerimiz modernleştirildiler. Ellerine çeşit çeşit hibrit tohum ve hormon verildi. Ülkemizde sebze, meyve, tahıl ve bakliyatta, yöresel olarak binlerce doğal tohum türü vardı... Bu türlerin sayıları her yıl giderek azalırken bir taraftan da birçoğu kaybolup gitti. Doğal geleneksel tohumların birçoğunu bulmak artık mümkün değil. Yerini hibrit tohumdan elde edilmiş sebze, meyve ve bakliyat aldı.Yöresel meyve bahçelerinin önemli bir kısmı yok oldu. Anadolu’nun yüzyıllardır var olan ağaçlarının yerine yurtdışından getirilen bodur ve verimli olduğu söylenen çeşit çeşit yakışıklı meyve ağaçları dikiliyor.

Bir bölgenin tüm bitki örtüsü ekolojik bir denge üzerine kuruludur. Bitki örtüsü, toprağının kimyası, toprağın eğimi, iklim şartları, kullandığınız sulama suyu, güneşin mevsimlere göre ışık dağılımı o bölgenin ekolojik dengesindeki bütünlüğü oluşturur. Bu bölgeye dışarıdan farklı bir cins veya türde bitki getirip diktiğinizde tüm ekolojik florayı olumsuz etkilemiş olursunuz. Örneğin, Malatya kayısısını farklı birçok bölgede yetiştirmeye çalışanlar sonuç alamadılar. Çünkü, flora uygun değildi. Malatya yöresinin ve çevresinin bitki örtüsüne kendi zevkinize uygun dışarıdan ağaç getirip diktiğinizde, aradan geçen on yıl gibi bir zaman sonra Malatya kayısısının özelliğini yitirdiğini hayret ve üzüntü ile gözlemlersiniz. Ve bu dengeyi, dışarıdan getirdiğiniz ağaçları söktüğünüzde tekrar geri kazanmanız da kesinlikle mümkün olmayacaktır. Kısaca, geri dönüş mümkün değildir. Biz buna irreversible diyoruz. Yeri gelmişken size bir acı örnek vereyim. Safranbolu’nun Göksulu armudu birkaç ağaç olarak o yörede kaldı.

Eskiden her Safranbolulu’nun evinin bahçesinde bulunurdu bu armut. Yerine aynı tür Göksulu armudu dikileceğine farklı yörelerden getirilmiş meyve ağaçları dikildi. Sonuçta var olan birkaç Göksulu armudu da eski tadında değil. Gelen başka ağaçlar onları da olumsuz etkiledi. Bu durum neye benzer biliyor musunuz? Ülkenize dışarıdan farklı kavimlerin saldırısına ve kuşatmasına benzer. Ve onlar asla bir daha terk etmemek üzere, sizin kültürünüzü değiştirerek yok etmek için gelmişlerdir. Bu örneğin daha birçoklarını Anadolu’da gözlemlemeniz mümkündür. Kısaca, doğa katliamı sadece ağacı veya bitkiyi kesmekle olmaz, yabancı türlerin yerleştirilmesi (dikilmesi) veya farklı tohumların o bölgeye ekilmesi ile de olur.


Eskiden salatalık soyduğumuzda birkaçı acı çıkardı. Karpuzların bazılarının içi sarı olurdu. Şimdi ister marketten, ister pazardan alalım meyve sebze hep aynı fabrikadan çıkmış gibi. Her yerde aynı elma, aynı kayısı, aynı salatalık, aynı domates var ve hepsinin kokusu da, tadı da aynı. Çeşit kalmadı. Nasıl bu hale geldik?

Anadolu’da geleneksel tarım uygulaması açık alanda sadece doğal tohumlar ile yapılırken 20-30 yıldır yavaş yavaş azalarak yerini sera tarımına ve hibrit tohumlara terk etmeye başladı.80’li yılların başında tohumlar değiştirildi. Köylüyü de kolayca kandırdılar. “Bak bu tohumu kullan sen, yüzde 60-70 daha yüksek verim verir”dediler. Biliyorsunuz Türk köylüsünün aklı gözündedir. Tohumlar ekildi, “Aa, yüzde 70 verimli, şahane” dendi. Bu hibrit tohumlar için elde avuçta kalan, ambarlarda kalan doğal Anadolu tohumlan 10-15 yıl içerisinde kaybolup gitti. Bu 10 - 15 yıl dolduktan sonra tabii ki halk bir şeylerin farkına varmaya başladı.

“Bazı şeylerin tadı değişti ve giderek de değişiyor” deniyor günümüzde. Ekmeğimizin eski tadı yok. Sebebi, doğal olmayan, bizim olmayan hibrit buğdayın kullanılmasıdır. Anadolu topraklarımızda yüzyıllardır evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış doğal buğdayımız yerini ebter buğdaya terk etti.Çocukluğumda babam bana 15 kuruş verirdi, 3 tane ekmek alırdım. Eve gidene kadar yarım ekmeği yerdim. Bu kadar mükemmel bir tadı vardı. Bugün ben ekmeği çok az tüketiyorum. Tadı yok ve besin değeri de tam değil. Tam buğday ekmeği veya çavdar ekmeğini tercih ediyorum. Son yıllarda kendi genetik çeşitliliğimiz (yerli çeşit) olan buğday türleri geliştirilmeye başlandı. Ve başarıyla da uygulanıyor. İthal olanlar hem bize hem de Anadolu topraklarına uygun değil.

Gerçekten de ekmeğin, meyve sebzenin tadı tuzu yok artık.

Tadı tuzu yok çünkü içindeki vitaminlerin, minerallerin, organomine- rallerin çoğu çalınmış! Bakın bu ebter tohumlar insan sağlığı için birinci derecede önemli olan mineral, vitamin, antioksidan ve ana etkin maddelerin çoğunu içermez. Bağışıklık sistemimizin ihtiyacı olan etkin maddelerin birçoğunu içermez. İçerdikleri de yeterli düzeyde değildir.İçlerinde kimyasal özelliklerini dahi bilmediğimiz yeni ve kompleks polifenol kimyasallar oluşmaktadır. Oluşan bu kompleks polifenollerin sağlığımızı uzun veya kısa dönemde nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. Ancak, kesin olarak bildiğimiz bir şey var ise, o da şudur; ebter tohumlardan (ithal hibrit tohumlardan) elde edilen mahsulleri tükettiğimiz takdirde, hastalıklara karşı önleyici ve koruyucu gücü olan etkin maddeleri yeterli miktarda alamıyoruz. Hibrit tohumdan elde edilen domates, brokoli, biber gibi ürünlerin selüloz ve lignin oranları, selülozik matris yapısı ve kimyasal etkin maddeleri farklıdır. Bu farklılık sindirim sistemi üzerinde kendisini belirgin şekilde gösteriyor.

Bu farklılıktan dolayıdır ki, bu ürünler ödem- lidir. Yani, su tutarlar. Kestiğinizde su verir. Örneğin, ebter tohumdan elde edilmiş domatesi kestiğinizde su verir.Size şimdi bir örnek vermek istiyorum. Doğal domates, evrimini tamamlamış doğal tohumdan elde edilen domates kalp büyümesine (kar- diyomiyopati), makula dejenerasyonuna bağlı göz bozukluğuna ve kalbin dıştan yağ bağlamasına karşı Allah’ın bir mucizesidir. Ancak ithal hibrit (melez) domateste bu özellik yoktur! Ne ekersen onu biçersin...Bir başka örnek daha vereyim; vitiligo (ala) hastalığına karşı mükemmel önleyici ve koruyucu, mısırdır. Bu nedenledir ki, Karadeniz’de yaşayan insanlarda ala hastalığı görülmez. Bu yörenin insanları bol bol mısır ve mısır ekmeği tüketirler. Doğal mısır, kür olarak tüketildiğinde deri ve cilt üzerindeki gözenekleri küçülterek cildin pürüzsüz olmasını sağlar. Ancak, ebter (ithal hibrit) tohumdan elde edilen mısır da bu özellikler yoktur.

Biz bu ebter tohumlarla beslenemiyoruz, hastalıklardan korunamıyoruz, içermesi gereken vitamini minerali alamıyoruz. Peki, diğer canlılar nasıl etkileniyor?

Ebter tohumu toprağa ektiğiniz anda toprağın mikrobiyolojik florasına yatay geçiş (horizontal transition) başlıyor ve tabiatı bozuyorsunuz, toprağı bozuyorsunuz. O toprağın içinde çeşitli bakteriler var, virüsler var, böcekler var, oradan beslenen solucanlar var, hepsini olumsuz etkiliyorsunuz.Ebter tohumlar toprağın bakteri florasını bozarak, bakteri popülasyo- nunda kolay mutasyona uğrama yatkınlığını artırıyor.Toprağa ekilen ebter tohumların çiçeklerinin polenleri de çevre bitki florasının tür değişimine sebep oluyor ki, ben bu durumu çevre bitki florasının bozulması açısından büyük bir risk olarak görüyorum.

Yani tarlasına ebter tohum eken köylü bakteriden kuşa kadar oradan beslenen bütün canlıların hayatım etkiliyor. Ebter sebze meyve çiçekteyken havaya uçuşan polenlerle komşusunun tarlasını dahi etkiliyor. Hatta belki en korkuncu, evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış olan bütün bitkilerimizi etkilemesi.

Ne dedik, 80’li yıllardan itibaren, daha fazla verim veriyor diye çiftçiye tanıtıldı bunlar. Hatta, birçok köylüye başlangıçta bedava verildi. Al kullan bak göreceksin dendi. Aradan 30 yıl geçip de ambarlarındaki doğal tohumlar neredeyse yok olduğunda anlamaya başladı insanlar olayın içyüzünü. Şimdi de tüccarın istekleri, sebze hallerinden gelen talepler gibi sebeplerlebüyük tonajda meyve sebze üretimi yapanlar ithal hibrit tohuma devam ediyor. Seralarda da hibrit tohum ekiliyor. Bir kilo tohum bir kilo altın ile eşdeğer fiyata satılıyor. Köylü bu tohumları kasalarında saklıyor. Ve her yıl köylü bu tohumları yeniden satın almak zorunda.

Bir şehir efsanesi midir bilmiyorum, Antalya’da seracdık yapan insanların serada yetiştirdiklerini ailelerine kesinlikle yedirmedikleri söyleniyor. Çanakkale’de tarlasına hibrit domates eken aileler de tarla kenarına bir dizi doğal tohumdan domates ekip kendileri doğal olanı yiyorlarmış.

Yola dayanıklı olmadığını söyleyerek tüccar doğal tohumdan yetişmiş ince kabuklu domatesi almıyor şu anda. Bütün meyve sebze böyle; tüccar ne derse o oluyor. Hatta tüccar seneye şu tohumu ekersen alırım, şunu ekersen almam diyebiliyor artık.

Hibrit ve açlık!

Herhalde bunun öncesinde de tüccar, tohum şirketleri ile görüşüp, “tamamen duygusal” sebeplerle hangi tohumun ekilmesi gerektiğine ikna ediliyor. Çiftçi üzerinde korkunç bir ekonomik baskı bu aslında...

Daha önceden çiftçi kendi kendisinin efendisiydi; istediği kadar ürünü satar, istediğini kendi yer, istediğini de bir sonraki sene tarlasına ekerdi. Şimdi tohum şirketinden her sene yeniden bu pahalı tohumları almak zorunda. Bunun böcek ilacı var, yabancı ot ilacı var, sentetik gübresi var; hibrit tohum bunlar olmadan büyümüyor ki... Çiftçi devamlı bunlara para bulmak zorunda kalıyor, hatta bazen tohum şirketine, gübre şirketine borçlanıyor. Bu sefer onlar ne isterse tarlasına onu ekiyor. Kendi tarlasının efendisiyken, kendi tarlasında devamlı ona buna borçlu bir taşerona dönüşüyor.

Hindistanda GDO pamuk ekip de bu tohum şirketlerine olan borçlarından dolayı intihar eden bir sürü çiftçi var, düşünebiliyor musunuz? Bütün bunlar ne demek? O çiftçinin ekonomik olarak tohum şirketlerine bağımlı hale gelmesi demek. Ülke genelinde düşünürseniz ülkenin tohumculukta dışa bağımlı kalması demek. Bir gün gelip de, “Bu sene tohum yok kardeşim, vermiyoruz size” dediklerinde aç kalmanız demek. Türkiye hızla kendi hibrit türlerini geliştirerek tohumculukta milli olmak zorundadır.Yerli hibrit tohumun üretilmesi konusunda Tarım Bakanlığı büyük gayret göstermektedir. Hızla yerli hibrit tohumculuğun gelişmesi için çaba gösteriyor ve destek veriyor. Bu işin daha 90’lı yıllarda başlaması gerekiyordu. Maalesef uyutulduk ve kandırıldık. İnşallah başaracağız. Ben bu konuda öncelikle Anadolu topraklarının ayrıcalığına ve Anadolu insanının sadakatine inanıyorum. Yerli hibrit üretiminde de bazı kriterleri göz önünde bulundurmak zorundayız. Aksi takdirde başarısızlıkla sonuçlanır.

Yerli hibrit tohumda kriterler önemlidir diyorsunuz. Nedir bu kriterler?

İthal hibrit tohumdan vazgeçip tamamen yerli hibrit tohum üretimine geçerek tohumda milli olmak zorundayız. Bunu toplum olarak da uygulamak zorundayız. Bu konuda zaten çalışmalar hızla devam ediyor.Lisede 11. sınıf biyoloji ders kitaplarında okutulan ve hibrit kavramı üzerine yazılan bir paragrafı aynen aktarıyorum. “Uzun süre sadece kendi aralarında gen alışverişi yapan ırklar zayıf ırklardır. Çünkü bu durumda zararlı çekinik genler homozigot hale geçerek fenotipte etkisini gösterir. Farklı karakterler bakımından homozigot ırklar arasında çaprazlama yapılarak (hibrit, melezleme) gen alışverişi sağlanırsa kuvvetli melez bireyler elde edilebilir. Örneğin küçük ve tatlı erikle, büyük ve tatsız eriklerin çap- razlanmasıyla (hibrit) büyük ve tatlı erikler elde edilmektedir.

” Böyle yazıyor ders kitaplarında. İlk bakışta bu doğru gibi gelebilir. Ancak, bu doğru değil. Birinci nedeni, her türü kendi aralarında çaprazlamak (melezlemek) doğru değildir.Ancak ve ancak, uygun türleri kendi aralarında melezlemek doğrudur. Melezledim ve verimi yüksek yerli hibrit tohum elde ettim demek yeterli değildir. Örneğin, Çanakkale domatesi ile Ayaş domatesini çapraz döllediniz ve verimi yüzde 75 daha yüksek yerli hibrit domates elde ettiniz. Hemen bunu çoğaltalım ve ekimi için çiftçiye verelim diyemezsiniz. İki farklı doğal domates tohumunu melezleyerek elde ettiğiniz bu yeni yerli hibrit domates tohumunu toprağa ekeceksiniz ve elde ettiğiniz domatesi laboratuarda analizleyeceksiniz. Öncelikle genetik olarak uyumsuzluk (mismatching) var mı yok mu bakacaksınız. Yani, melezleme amacıyla seçtiğiniz Çanakkale ve Ayaş domateslerinin genetik olarak uyumlu olup olmadıklarına bakacaksınız.

Aynı zamanda domatesi analizleyerek içerdiği vitamin, mineral ve anaetkin maddelerinin tam olup olmadığına bakacaksınız. Daha sonra fonksiyonel, yardımcı ve medyatör etkin maddelerini tam olarak içerip içermediğine bakacaksınız. Bu laboratuar analiz sonuçlarını hibritlemeden (melez- lemeden) önceki Çanakkale ve Ayaş domatesi ile karşılaştırarak karar vereceksiniz.

Mukayese edildiğinde orijinallerinden farklı bir kimya gösteriyor ise, bu tohumun hibrit (melez) olarak çoğaltılmasına başlamayacaksınız. Farklı domates türü ile baştan başlayarak yeniden farklı bir tür melezleme yoluna gideceksiniz. Ta ki, vitamin, mineral ve ana etkin madde düzeyleri orjinallerinden sapma göstermeyen melezi (hibriti) geliştirene kadar. Yani bulana kadar. Araştırma ve geliştirme uygulamaları yapılmadan sadece verimliliğini kriter alarak, “Yüksek verimli melez (tohum) elde ettim, hemen çoğaltma yoluna gideyim” demek yanlıştır.

Genetik uyumluluktan bahsettiniz, bunun nasıl bir etkisi oluyor?

Genetik uyumluluk çok önemlidir. İki türün genetik uyuşmazlıklarından dolayı sağlığa zararlı ikincil etkin maddeler de üretebilir. Genler, protein ve enzimlerin üretilmesinden sorumludur. Hastalıklı bir genin (uyumsuz) sağlıklı üretim yapması beklenemez. Unutmayınız, tüm canlılar proteinlerini, bazı hormonlarını (örneğin peptid hormonlar) ve enzimlerinin tamamını ilgili genlerinin üzerinden aminoasitleri üreterek yaparlar. Eğer, genetik uyuşmazlık var ise, bazı hormonların veya enzimlerin eksik üretilebileceğini veya enzim aktivitelerinin düşük olabileceğini veya da zararlı proteinlerin üretilmesine neden olabileceğini unutmayın.

Dolayısıyla, bu tür tohumların mahsulleri tüketildiğinde kişinin yatkın olduğu hastalıkları kolaylıkla tetikleyebileceği ve otoimmün hastalıkları da ortaya çıkarabileceği düşünülmelidir. Bunu, yakın akraba evliliğinde sakat doğum riskinin yüksek olmasına benzetebilirsiniz.Benim çalışmalarımda ve araştırmalarımda bulduğum ve gördüğüm sonuç şudur: İthal edilen hibrit domates tohumundan elde edilen domates ile yerli geleneksel domates tohumundan elde edilen domatesin kimyasını karşılaştırdığımda, ithal hibrit domatesin mineral, vitamin ve ana etkin maddelerindeki miktarların çok çok düşük olduğu, sekonder, fonksiyonel, medyatör gibi daha birçok yardımcı etkin maddelerin de yok denecek kadar az olduğudur.Ağırlıkça, terazide 1 kilogram domates satın almış olabilirsiniz. Besindeğeri bakımından ve sağlığımız açısından birinci derecede önemli olan mineraller, vitaminler ve hastalıklara karşı önleyici ve koruyucu ve de bağışıklık sistemimiz için vazgeçilmez etkin maddeler bakımından eksiktirler. Kısaca çok düşük kalitelidirler ama yakışıklı görünüme sahipler. Falanca sebzenin tadı yok derken, insanlar yalan mı söylüyorlar? Bir şeyler eksik ki, tadı yok. Fenotiplerine bakacak olursanız, sert ve dayanıklı ürünler.

Hibrit tohumlar bize nereden geliyor, İsrail’den mi?

Sadece İsrail değil, Türkiye’de ithalatçı bir sürü firma var. İsrail, Hollanda, Almanya, Amerika, Fransa.

Deccal Tabakta" kitabında bir şema vardı. Farklı şirketler, farklı ülkeler gibi görünmesine rağmen aslında hep birbiriyle yakinen ilişkili yapılar olduğunu söylüyor bunların.

Bu konuda artık milletçe olayların farkına varmaya başladık. İnşallah bunların hepsi değişecek!

Yiyip içtiklerimizin hibrit tohumlardan olması toplum olarak sağlığımızı nasıl etkiledi?

Hiç kimse dünyaya sağlıklı olarak gelmez. Anne ve babasından bazı hastalık genlerini almış olarak doğar. Eğer bağışıklık sisteminizi sağlam tutarsanız, vücudunuzu güzel ve temiz gıdalarla “besleyebilirseniz” bu hastalıkların çoğunu önleyebilirsiniz. Şimdi her yerde hibrit tohum ekiliyor ve biliyoruz ki, doğal tohumda bulunan vitaminler, mineraller, organomi- neraller hibritte eksik. Bu nedenle, yemek yemiş gibi görünseniz de beslenemiyorsunuz. Vücudunuzun ihtiyacı olan gıdayı ona veremiyorsunuz. Hastalıklardan korunmak için zırhınızı bir türlü kuşanamıyorsunuz. İşte geleneksel doğal tohum bu yüzden bu kadar önemli! Bunun sonuçlarından biri olarak, genç insanlarda görülmemesi gereken veya eskiden çok ender rastlanan rahatsızlıklar çocuklarda, gençlerde görülmeye başlandı.

Ülsera- tif kolit, kronik idrar yolları enfeksiyonu, prostatit, genç kızlarda polikistik över, çikolata kisti, erken regl görme, hem erkekte hem genç kızlarda erken ergenlik, iktidarsızlık, kısırlık...Bende binlerce dosya var, geliyor bunlar. Yoktu ki eskiden böyle bir şey...11 Kemal Özer, Deccal Tabakta, Hayykitap, 2010.Siz sebze ve meyvelerin içerisindeki doğal etkin maddeleri, organo mineralleri, mineralleri, vitaminleri yeteri düzeyde alıyorsanız bunlar hastalıklara karşı birer önleyici ve koruyucudur. Allah’ın açık ayeti var, vaadinden döner mi Allah; “Biz size şifalı bitkiler verdik” diyor. Niye değiştiriyorsun kardeşim bunları? “Hiçbir dert yoktur ki, biz onun çaresini vermemiş olalım” diyor. Sen Allah’ın ayetini değiştiriyorsun, kâfirsin işte sen, gerçeği değiştiren (örten, saklayan) demektir kâfir.

Hakikati halkla paylaşan nadide bilim adamlarından birisiniz. Bu durum Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği’nin (TSÜAB) de dikkatini çekmiş olacak ki, sizin hakkınızda bir suç duyurusunda bulundular! Hibrit tohumla ilgili gerçekleri açıklıyor olmanız işlerine gelmedi herhalde. Yoksa biz nereden bileceğiz hibrit domateste besleyici maddeler eksikmiş diye. Tadı tuzu yok, bunun farkındayız, ama bunun içini anlatan sîzsiniz.

Ben yazdığım ve söylediğim her şeyin arkasındayım. Allah’ın ayetlerini değiştiriyorlar. Tohumlarda yapılan değişikliklerle besin değerleri yüzde 80 düştü diyoruz. Bunlar sadece benim söylediğim değil, dünyanın birçok ülkesinde konuşulan konular.Doğanın değişmez kuralları vardır. Daha ortaokul sıralarında öğretiyoruz. Maddenin sakinimi (korunumu) prensibi: Madde yoktan var edilemez, var olan madde de yok edilemez. Bu değişmez kural enerji için de geçerli- dir. Enerjinin sakinimi (korunumu) prensibi: Enerji yoktan var edilemez, var olan enerji de yok edilemez.

Felsefe yapan bazı kişiler bu noktada şöyle düşünürler.Madem ki madde yoktan var edilemez, o zaman var olan madde nereden geldi? Veya madem ki enerji yoktan var edilemez, var olan enerji nereden geldi? Bu ikilemden veya kısır döngüden çıkmanın yolu çok kolaydır. Unutmayınız, yaratmak ve yok etmek bir tek Allah’a mahsustur. Doğadaki bir başka kural da şudur: Etki-tepki kuralı. Bunu da ortaokul sıralarında öğretiyorlar. Her etkiye karşı bir tepki vardır.Yıllardır araştırmanın içerisinde olan bir bilim insanı olarak bir kural daha var diyorum. “Herhangi bir canlının bir özelliğini artırdığınızda, bir başka özelliğini eksiltirsiniz.” Bir başka ifade tarzıyla, “Bir canlının bir özelliğini değiştirirseniz, bir başka özelliğini de değiştirmiş olursunuz”. Bu nedenlebir canlıya müdahale ederken (ondan daha fazla faydalanmak adına) onun başka özelliklerinin azalacağını (eksilebileceğini) asla göz ardı etmeyiniz.Size bu noktada bir örnek vereyim.

Bir tohum (canlı) düşünün, onun verimliliğini artırmak için müdahale ediyorsunuz. Düşününüz şimdi, verimliliğini yükselttiğiniz tohumun acaba neyini eksiltmiş olabilirsiniz? Geliştirmiş olduğum kuralı tekrar hatırlayalım. “Herhangi bir canlının bir özelliğini artırdığınızda, bir başka özelliğini eksiltirsiniz.” Verimliğini yükselttiğinizde onun kimyasını (etkin maddelerini) eksiltiyorsunuz. Hem verimliliğini, aynı zamanda hem de kimyasını artırmak mümkün değil. Verimliliği artırılmış tohumların kimyası (etkin maddeleri) azalmıştır. Etkin maddeleri derken, o tohumun verdiği ürünün minerallerini, vitaminlerini ve ana etkin maddelerini kastediyorum.Hibrit tohumda ve GDOda siz verimi artırıyorsunuz ama neticede bir şeyleri de eksiltiyorsunuz.

Doğanın dengesine müdahale ettiğiniz zaman karşı tepkiyi de alırsınız. Etki tepki prensibidir bu. Tıpkı enerjinin ve maddenin sakinimi prensibi gibi, biyolojik yaşamın ve tohumun da bir prensibi var. Siz bir tohumun verimini yüzde 70 artırıp aynı zamanda içindeki etkin maddelerin değerini de aynı oranda artıramazsınız. Böyle bir denge yok. Denge terazidir.Siz dengede olan terazinin sağ kefesinden alıp sol kefeye koyuyorsunuz. Verimliliği artırıyorsunuz ama bir taraftan da ürünün içerdiği ana etkin maddeleri, vitaminleri ve mineralleri azaltıyorsunuz.

Tüketici de, çiftçi de “ben artık hibrit tohum istemiyorum” demeye başladı. Bu da tohumcuların işine gelmiyor.

Hibridi yapacaksak kendi türlerimizden yapacağız. Anadolu topraklarında yabancının gönderdiğini ekmeyeceğiz, onların nasıl hibritleştiği- ni bilmiyoruz, neyi ile oynadıklarını bilmiyoruz. Daha önce izah ettiğim gibi, yabancı tohum veya ithal ağaç Anadolu topraklarının yöresel floralarım bozuyor. Tadına doyum olmaz incirimiz, üzümümüz, şeftalimiz, kayısımız, karpuzumuz, kavunumuz hep değişiyor. Çünkü, ithal edilen tohumlar veya ağaçlar girdikleri yörenin bitki florasını, çiçek mevsiminde uçuşan polenleri ile bozuyor. Bunun dışında allelopati daha etkin hale gelerek Anadolu topraklarının florası istila ediliyor. Bu istila öyle bir isti-la ki adeta topraklarımıza girmiş düşmanlar gibi... Toprakla uğraşan her Anadolu insanı kendi bölgesinde yetişen tohumunu koruyacak, kuruyan veya yaşlanmış ağaçların yerine aynı tür ve cinsten ağacı dikecek. Yöresel çeşitliliği ve zenginliği ancak bu bilinçle koruyabiliriz.


Bursalı çiftçi Bursa şeftalisini, Malatyalı çiftçi Malatya kayısısını, Diyarbakırlı Diyarbakır karpuzunu, Elazığlı karakılçık buğdayını, Mardinli Mardin’e özgü zeytini koruyarak çoğaltma yoluna gitmelidir. Aksi takdirde sinsi bir şekilde yıllar öncesinden başlatılan gıda kontrolü üzerinden insanlığa hâkim olma savaşını yürütenlerin esaretine ve kontrolüne girmiş oluruz. Dikkatlerden kaçırılmaya çalışılan ve birkaç yıldan beri hızla gelişen gıda savaşının içerisine hızla itilmiş oluyoruz. Anadolu topraklarının her bir yöresi kendine özgü bitki örtüsü ile doğa mucizesinin son örneğidir. Anadolu topraklarının ve bitki örtüsünün çığlıklarına ve çırpınışlarına kulak vermemek ve görmezlikten gelmek olmaz...Bugünkü tohum firmaları Ebu Cehil gibiler. Ebu Cehil Hz. Muhammede “Ya Muhammed, putlarımıza hakaret edip tek bir ilâha çağırıyorsun. Gel, sen bu işten vazgeç. Putlarımıza dokunma” demişti. O dönemlerde bu putlar vesilesiyle büyük bir servet de kazanıyorlardı.Şimdi de tohum firmaları “Biz vergilerimizi veriyoruz. Bu işten binlerce aile geçimini sağlıyor. Bizler namuslu tüccarlarız. Gel, bizim tohumlarımıza karışma” diyorlar. Sizin ekonomik hesaplarınız beni alakadar etmiyor.

Siz yerli tohumculuğumuzun gelişmesi gerektiğini söylüyorsunuz.

Türkiye’de milli tohumculuk sektörünün mutlaka geliştirilmesi ve yerli tohumculukta da kendi genetik türlerimizin -Anadolu topraklarındaki genetik türlerimizin- geliştirilmesi taraftarıyım. Tohum konusu stratejik bir konudur! Yabancı devletlerden alarak, ithalat yaparak olmamalı.Sadece “verimliliği yüksek diye” hibrit gerekli diyorlar. Gerekli ise, hibrit yapacaksak da kendi genetik türlerimizden elde edeceğiz. Ve en önemlisi, elde ettiğimiz tohumu piyasaya sürmeden önce içindeki besin maddelerinin, vitaminlerin, minerallerin oranına bakacağız. İşimize gelmiyorsa hiç piyasaya sürmeyeceğiz.Yüzde 70 verimli hibrit tohumda besin değeri ortalama yüzde 80 azalıyor. Biz belki iki doğal domates tohumumuzu melezleyerek öyle bir tohum yapacağız ki yüzde 40 daha verimli olacak ama besin değeri de azalmaya-çaktır. Bu konu çok önemli. Sadece verimliliğe bakmayacaksınız. İçindeki kimyaya mutlak surette bakacaksınız.

Hibrit tohum aslında transgen bir tohum değil mi? Yani sonuçta genetiği ile oynanmış bir tohum değil mi?

Hibrit tohum genetik müdahale olmadan üretilir. Yani eşekle atı çiftleştirdiğinizde katır oluyor ya, bu ebterdir. Ne eşeğin yumurtasına, ne de atın spermine dokunmuyorsunuz ama dünyaya gelen katır ebter.

Peki yurtdışından gelen hibrit tohumun genetiğiyle oynanmış olabilir mi? Hibrit teknolojisinde de yumurtalarla oynanma ihtimali var mı? Yani, gene kötü niyetle bir şeyler yapılabilir mi?

Yurtdışından gelende bir tarafı GDO, bir tarafı doğal domates olabilir ama bu bir zandır. Zanla hareket edemezsiniz. Bilimsel şüphelerinizi de bir gerçekmiş gibi sunamazsınız. Ama kesinlikle olmaz diye de bir kural yok tabii.


Peki ülke olarak “ben bu hibrit tohum işinde hiç olmak istemiyorum” diyerek kendi tavrımızı koyamaz mıyız? Ben tüketici olarak hiç hibrit tohum yemek istemiyorum mesela. Bir şirketin laboratuarında çiftleştirilmiş tohum fikri bana korkunç görünüyor. Tüp bebek gibi... Yediğim sebzenin içinde ne olup ne olmayacağına bir şirketin karar vermesi korkunç görünüyor.

Bazı durumlarda hibrit tohum yapmak isteyebilirsiniz. Mesela kiraz dalında oldu mu almak zorundasın. Topladın mıydı 3 gün içinde satacaksın. Ama “Ziraat 900” ismini verdiğimiz kiraz türünü geliştirdik. Dalından toplandıktan 21 gün sonra tazeliğini, körpeliğini ve parlaklığını koruyor. Genetiğine dokunmadık ki, doğal aşılamayla oluyor bu. Şimdi siz Ayaş domatesiyle Çanakkale domatesini çiftleştirirseniz, erkek dişi yaparsanız yeni dirençli ve daha kaliteli bir şey çıkabilir, ebter olabilir olmayabilir ama uymayabilir de. Bunları araştıracaksınız. Bunu kendi türlerinizden yapacaksınız. Ne getiriyorsun Hollandadan, Amerikadan, Arjantin’den, İsrail’den bu tohumları? Tohumun hangi yöntemle üretildiğini, içinde nelerin değiştirildiğini bilmiyorsunuz. Onun için diyoruz ya, tohum biyolojik silahtır. Bugün Amerika’ya girerken insanlara “silah getirdiniz mi, eroin getirdiniz mi, uyuşturucu getirdiniz mi” diye sorulmuyor.“Tohum getirdiniz mi?” diye soruluyor12. Tohumun genetik yapısını öyle değiştirirsiniz ki her türlü hastalığa sebep olabilir.

Kim kimi kandırıyor?

Peki vitamini minerali bu kadar eksik olmayan, bu kadar defolu olmayan hibrit tohum üretmek mümkün mü?

Tohumcuları ve ziraatçileri şimdiye kadar sadece tohumun verimli, ortaya çıkan ürünün şeklinin şemalinin düzgün olması ilgilendirmiş. Çıkan ürünün doğal tohuma oranla besin içeriğinin ne olduğuna bakılmamış.GDO tam bir skandal, bir felaket, onun için söyleyecek söz bulamıyorum. Hibrit tohum da bir skandal olabilir ama orada tedbirlerinizi alma şansınız var. Tekrarlıyorum, Ayaş domatesiyle Çanakkale domatesini hib- ritleştirebilirsiniz (biri erkek diğeri dişi) yapabilirsiniz ve verimlilik artar. Acaba uyumlu mu? Yani biyolojik uyumlu mu? Biological compatibility diyoruz buna da. Mesela karı koca evleniyor, bir erkek, bir kadın ama kan uyuşmazlığı var. Yakın akraba evliliklerinin riskli olduğunu biliyoruz.

Hibritleşme doğada da var diyorlar.

Tabii ki var ama doğadaki döllenmeler bu tohumların içinde yaşadığı ortamın ekolojik dengesine uygun olarak yatay geçişlerle yüzyıllar içinde gerçekleşiyor. Toprak, güneş, iklim, bunların hepsi bir arada etken rol oynuyor. Bir Amasya elması öyle pat diye bir günde polen transferiyle, genetik transferle olmuş bir şey değil. Bir türün gelişebilmesi için doğa binlerce12 Bu konuda Hüseyin Çubukçunun Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’na gönderdiği bir e-mail şöyle:.......Original Message........From:H.CubukcuTo:info@saracoglu.atSent: Friday, August 28,2009 4:17 AMSubject: hyprit tohumlarSelamlar sayın Saraçoğlu,Ben yari ABD de yari Turkiyede yasiyorum.TV programlarinizi zevkle izliyorum.Hybrid tohumlarla ilgili görüşlerinize bir kere daha hak verdim. Gecen ay Turkiyeden ABD ye San Fransisko ya gelişimde acayip bir olayla karsilastim. Soyleki; Gümrükten geçerken valizlerimizi incelemeye aldilar fakat inceledikleri konu sadece tohumlardi. Ne silah varmi ne eroin varmi ne başka bir sey, sadece bitki tohumu getirdiniz mi diye soruyorlardi ve kesinlikle içeri sokmuyorlardi.

Hayretler içinde kal- dim ve sizi hatirladim. Amerikalilar gerçekten vatanlarini seviyorlar, darisi bizim basimiza. Cok doğru bir noktaya teshis koymuşsunuz sizi tebrik eder, basarilarinizin devamini dilerim. Saygilarimla,Hüseyin Çubukçuyıl harcıyor. Tohum şirketleri bu hibrit tohumları laboratuarda geliştiriyor. Önce çıkan ürününe bakılmalı, analizleri yapılmalı. Yani esas aldığınız doğal tohumla bunun arasında, içindeki etkin maddeler, vitaminler, mineraller ve organomineraller ne kadar sapma gösteriyor? Bir deviasyon var, sapma var. Dolayısıyla siz yüzyıllardır tarımı yapılan geleneksel bir tohumu -bu salatalık olur, domates olur, patlıcan olur- esas alacaksınız. Ona göre diyeceksiniz ki, bu ürün piyasaya çıkmaz. Çanakkale ile Ayaş uyumsuz ama Çanakkale ile Safranbolu maniyesi uyumlu. Bunları hep laboratuarda kanıtlayacaksınız.Verimi yüzde 70 yüksek, yüzde 80 yüksek; bu bir şey ifade etmez. Verimliliği yükseltirken diğer taraftan bir şeyler azalır. Bu mahsulün kimyasına bakacaksınız. Kimyasını bilmediğiniz hiçbir mahsulü yediremezsiniz, içiremezsiniz, öneremezsiniz. Ziraatçiler hibrit tohumun içindeki etkin maddelerinin ne kadar eksik olduğunu bilselerdi bu işten vazgeçerlerdi.

Hibrit tohumlardaki besin değeri düşüklüğüne örnek verebilir misiniz?


Hibrit tohumların mahsullerinde birçok etkin maddede ciddi azalmalar var. Bunları dünyada bilen yok. NTV’de örnek verdim: Domateste protein ortalama 15000 ppm olması gerekirken hibrit tohumda 2500 ppm. Pro- topektin 17000 ppm olması gerekirken 700 ppm. İçindeki quercitrin, rutin, %76 daha az. Kükürt metil metionin %97 daha az. Stearik asit 0. Zeta karoten 0. Sterol 0. Tiamin 0 ki insan cildi için, pigment gelişimi için çok önemlidir tiamin.Bir de şu var; hibrit teknolojisi, doğal tarımı, açık alan tarımını seralara taşımıştır. Az mekânda büyük ürün elde etmek gibi. Biber, patlıcan, kabak, salatalık, domates bunlar yaz sebzeleridir, bol güneş ışığına ihtiyaçları vardır. Bu bitkiler güneş ışığı, havadaki karbon dioksit ve topraktaki azot ile fotosentez yapar; aminoasitler, proteinler, enzimler üretirler. Siz bu yaz sebzelerini kışın ektiğiniz zaman, serada büyüttüğünüz zaman bir de bu güneş ışığının eksikliği var. Domates ve brokolide geleneksel tohumdan ve ithal hibrit tohumdan üretilenleri besin içeriği açısından analizlediğinizde gördüğünüz tablo size her şeyi anlatıyor zaten13.Neticede zaten hibrit tohumlardaki bu eksikliklerden dolayı da gıda takviyeleri ortaya çıkmıştır.

Omega 3’ler, Omega 6’lar, Omega 9’lar, vitamin13 Bu tabloları kitabın sonlarındaki ‘Ekler’ bölümünde bulabilirsiniz.C’ler, folik asit, daha bir sürü takviyeler var. Niye gıda takviyesine ihtiyaç hissediliyor? Eksik de onun için. Can alıcı nokta burada. Bana isnat edilen suçlamalardan bir tanesi de şu; Prof. Saraçoğlu halkı kandırıyor. Buyurun şimdi... Kim kimi kandırıyor? Senin domatesin, patlıcanın, biberin, salatalığın eksik. Kim kimi kandırıyor? Anlatsanıza bunu halka...Şuayb peygamberi bilirsiniz, Eyke halkına gönderilmiştir. Eyke halkı, terazide eksik tartardı. Hile yaparlardı terazilerinde. Günümüzde teraziler o kadar hassas ki, miligramı bile tartıyor. Doğru tartmaları için Eyke halkına yüce Allah Şuayb peygamberi göndermiştir. Şimdi siz domatesi doğru tartıyorsunuz ama, içindeki kimya (etkin maddeler) eksik. Bunun hesabını kim verecek?

Yorumlar

Popüler Yayınlar