Anestezi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon 17 1. BÖLÜM Anestezinin Tarihçesi __________________________________________________ İnsan ve veteriner hekimliği alanında sağaltımda önemli bir yeri olan operasyonda; canlının ağrı duymaması, zindeliğini koruması ve iyileşmenin çabuk olabilmesi yönünden anestezinin yeri bü- yüktür. Tüm canlılardaki operasyonlar için, uygulama süresince ağrı ve acı duygusunun geçici olarak kaldırılması fikri; hekimlik kadar eskidir. Anestezik ilaçların ve anestezi yöntemlerinin bulunması ve pratikte uygulanabilirliğine kadar, cerrahi alandaki başarı çok sınırlıydı. Bununla birlikte, hayvanlarda operasyon ağrısına yakın veya daha fazla yapay ağrı oluşturan tutma ve bağlama teknikleri ile ya da öyle sanıldığı için bazı küçük operatif girişimlerde bulunulmuştur. İnsanlarda olduğu gibi veteriner şirurjide de operasyonun anestezisiz yapılmasının hayvana büyük bir ızdırap verdiği, operatör ve çevresi için tehlikeli olduğu, insani duygular yönünden de hoş olmayan, kabul edilemeyecek bir tablo sergilediği ortadadır. Oysaki; insan hakları düzeyinde hayvan haklarının önemli derecede savunulduğu uygar ülkelerde, en küçük laboratuvar hayvanlarının deneysel girişimlerinde bile anestezinin uygulanması kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiştir (Bu doğrultuda ülkemizde de ilk kez, hayvan deneyleri için 1996 yılında AÜ Veteriner Fakültesi Etik kurulu oluşturulmuş ve yönerge hazırlanarak yürürlüğe girmiştir). Tüm bu gerçekler Anesteziyoloji ve Reanimasyon fikrinin doğmasına neden olmuştur. Anestezik ilaçların ve değişik anestezi yöntemlerinin bulunması, geliştirilmesi sonucunda insan ve veteriner cerrahide hastalar ağrısız ve tehlikesiz radikal sağaltıma kavuşmuştur. Böylece veteriner hekimlikteki operatif girişimlerde; hayvanlardan gelebilecek tehlikelerden sakınılmakta, zamandan ve fazla yardımcıdan yararlanma en az düzeye inmekte ve operatörler güven içersinde çalışabilmektedir. Yüzyıllarca operatif girişimlerde ağrının kontrolü fikrinden doğan anesteziyoloji’nin tarihi, di- ğer bilimlerin gelişim aşamalarında olduğu gibi ümitler, komedi, trajediler, başarı ve başarısızlıklarla dolu bir süreç geçirmiştir. Fülöp-Miller; primitif ağrıyı bir cin gibi kabul ettiklerini ve bu cini korkutup kaçırmakla ağrının kendiliğinden kaybolacağına inandıklarını açıklamışlardır. Ağrı cininin bedene girmesini engellemek için; deriye yapılan döğmeler, kulak ve buruna takılan halkalar, muska vs kullanılmıştır. Yine bu dönemlerde o toplumdaki en yaşlı ve saygın olan büyücüler, papazlar ve uygulamalarına inanılmıştır. Homer'in ünlü Odesa adlı eserinde Zeus'un kızı Helen'in opium'dan şarapla hazırladığı sanılan karışımın; üzüntüleri, ağrıyı ve öfkeyi ortadan kaldıran ve uyutan özelliği anlatılmaktadır. Kleiman; yapısında karbonatların bulunduğu Memphis taşının sirke ile kullanılarak oluşan CO2 etkisiyle lokal anestezi oluşturulabileceğini ileri sürdüğü karışımın daha önceleri Yunanlılar ve Romalıların kullandıkları bilinmektedir. Asuri'ler, Mesmer ve öğrencilerinin, insanlarda a. carotis communis üzerine basınç yapıp, başa bir cisimle kuvvetli vuruş yaparak operasyon yaptıklarından söz edilmektedir. Ayrıca; uyku oluşturmak için birçok bitki kullanılmıştır. Bilinç kaybı ve uyku oluşturan bu bitkilerden cerrahi girişimlerde kullanılanları arasında banotu, gelincik, adamotu ve haşhaş önde gelenlerdir. Aynı şekilde birinci asrın meşhur hekimlerinden Dioscorides adamotunun köklerini şarap içinde kaynatarak operasyondan önce hastalarına içirirdi. Yine, adamotu asırlarca Asya’da Çinliler ve İbraniler (Yahudiler) tarafından kriminolojik araştırmalarda kullanılmıştır. Bu amaçla çeşitli bitkilerin, ilaçların infüzyonu katillere zorla içirilerek, mental konfüzyon oluşturularak cinayeti itiraf ettirmeye çalışılırdı. Heredotus'a göre İskitler haşhaşın dumanını tütsü şeklinde kullanıp eksitasyonu izleyerek uyku oluşturduğunu biliyorlardı. XIII. asırda Hugn'un oğlu Theodoric, temel maddesi opium'dan oluşan ve baldıran otu, adamotu yaprakları, yabani sarmaşık, banotu ve bazı salata tohumlarından hazırlanan karışıma sünger 18 Anestezinin Tarihçesi batırılıp kurutulduğundan söz edilmektedir. Bu sünger kullanılacağı zaman sıcak suya batırılarak hastanın burnuna tutulur ve hastanın derin soluması ikaz edilirdi. Hastayı uyandırmak için sirke içine batırılmış sünger koklatılırdı. Güney Afrika şaman’ları ise KOKA yapraklarını çiğneyerek tükrüğü eksize edilecek yere sürmekle ağrıyı gidermeye çalışmışlardır. Archer, eski insanların ekimoz, distorsiyonlu bölgelerini soğuk su akıntısına veya göle sokarak ağrının azaldığını veya kalktığını gözlemlediklerini açıklamıştır. Kimya alanındaki gelişmeler ve buluşlar modern anestezi için çığır açmıştır. Dietil eter oldukça eski bir anestezik olup, ilk orjinal keşfini Arap kimyageri YEBEER (Djaaber) yapmıştır. İspanyol kimyacı RAYMUNDUS LULLİU 13. Yüzyılda adına Sweet Vitriol dediği beyaz suyu elde etmiştir. Bundan iki yüzyıl sonra PARACELSUS ağrıyı kaldırmak için yeni maddeler ararken sülfirik asitle alkol karışımından yeniden Sweet Vitriol’ü elde ederek bunun ağrıyı kaldıran özelliğini açıklamıştır. Micheal MORRİS 1758’de eter inhalasyonunu sağaltımda kullanabileceğini ileri sürmüş, bunun üzerine 18. yy.ın ikinci yarısında pulmoner hastalıklarda eter inhalasyonu kullanılmaya başlanmıştır. Sweet Vitriol’e ilk kez ETER ismini veren FROBENİUS (Alman) olmuştur. Aynı yıl Richard Fearese’in (İngiliz) eteri tüberküloz sağaltımında denemesiyle kullanılmaya başlanmıştır. BEDDOES 1794’de eter ile derin uyku oluşturulduğunu ortaya koymuştur. Bu dönem içerisinde NO2 bulunmuş ve gezici kimyagerler köy köy gezip bu gazın güldürücü ve neşelendirici etkilerini gösteriyorlardı. İzleyicilere eter ve Azot protoksit koklatıp adeta sarhoş ediyorlardı. Sonraları gençler arasında eter sarhoşluğu ve güldürücü gaz partileri yaygınlaştı. Bu gaz inhalasyonu partilerine katılan William E.Clark 1842 de eteri havluya dökerek bir kadın hastanın ağrısız diş çekiminde kullandı. Bu şekilde eter anestezisi ilk kez uygulanmış oldu. 1842 de yine bu gösterilerden birine katılan ve genç bir hekim olan CRAWFORD W. LONG eter koklatılarak operasyon yapılabileceğini düşündü. Partide bulunanlardan birinin boynundaki tümörü eter koklatarak ekstirpe etti. Böylece anestezide eteri kullanan ilk hekim olmuştur. Eterin cerrahi alanda geniş olarak kullanılmasında William MORTON’un rolü büyüktür. Öyle ki inhalasyon tekniğini asistanları üzerinde denemiş başarısızlığı üzerine 1846 da kendi köpeğini 8 dakika kadar uyutmayı başarmıştır. Birçok operasyona anestezi vermesi için çağrıldı. Daha sonra diş hekimliğinden ve tıbbi kurslardan vazgeçerek tüm zamanını anesteziye ayırdı ve İlk anestezist olarak kabul edilir. Kullanılan ilk anestezi aygıtı çok basitti. Bir cam kap içine süngere emdirilmiş eter konmakta ve buharı hastaya koklatılmaktaydı. Londralı JOHN SNOW ilk anestezi uzmanı olarak dikkati çekmektedir. Çünkü ilk anestezi kitabını yazmıştır. Eter ile yaptığı hayvan denemelerinden sonra özel bir inhalatör geliştirmiş ve su ile ısıtılan bir aygıtla St. George hastanesinde ameliyatlarda anestezi vermeyle başlamıştır (28 Ocak 1847). Kloroform birbirlerinden habersiz olarak 1831 de Souberiran (Fransız), Liebig (Alman) ve Guthrie (Amerikan) tarafından ayrı ayrı sentez edilmiştir. Anestezik özelliklerini ise 1847 de Fluorens bildirmiştir. İskoç Jones Simpson (Edingburg Tıp Prof.) doğumda eteri kullanıyordu. Fakat eterin öksürüğe kusmaya ve bulantıya neden olması onun yeni anestezik ajanlar aramasına neden oldu. 1947 de Edinburg’daki evinde akşam yemeğine çağırdığı iki asistanı ile birlikte yemekten sonra büyük bir bardak içine dökülen kloroform’u inhale ettiler. Simpson bilincini yitirerek sandalyesinden düştü, ilk işittiği asistanı Duncan’un horultulu solunumu oldu. Bu olaydan sonra kloroform geniş olarak kullanılmaya başladı. Simpson 1953 te kloroformu mendile damlatarak Kraliçe Victoria’nın 8. doğumunda kullandı. Azot protoksit ve oksijen karışımı ilk kez Amerikalı Andrews tarafından 1868 de kullanıldı. Humpherey Davy 1795’te daha 17 yaşındayken bu gazı inhale edecek kadar cesaret gösterdi. Sersemlik, kaslarında gevşeme, neşe ve kendini tutamayacak derecede gülme hissetti. 1799 da belki ilk modern anestezi makinesini yaptı ve saf NO2 sağlamak için bir gaz tankı kullanmıştır. Anesteziden önce ve anestezi sırasında hastanın rahatlığı ve gevşemesi, anesteziklerin daha iyi bir şekilde etkimesi için bir takım maddeler kullanılması araştırılmıştır. Örneğin Kalkütalı cerrah Crombil, kloroform inhalasyonundan önce morfin kullanılmasının ölüm riskini ortadan kaldırıdığını bildirmiştir. Bu yönüyle premedikasyon girişimlerinde bulunanlara öncülük etmiştir. Carlson 1894’te diş çekimlerinde soğutarak lokal anestezi amacıyla dişetlerine püskürttüğü etil klorür’ün bilinç yitimine neden olduğunu görüp genel anestezide kullanmaya başladı. Luckhortdt ve Carter 1923 te Şikago’da Etilen Anesteziyoloji ve Reanimasyon 19 gazı ve O 2 karışımını birbirleri üzerinde denediler, bulgularını açıkladılar. Bu başarı nedeniyle aynı yıl binlerce kişi bu yöntemle anestez iye edildi. Siklopropan 1932’lerde (1882 de Fransız ki myager Freund tarafından bulundu) Waters ve ark adaşları tarafından klinik anesteziye sokuldu. Lundy 1934 te Thiopenthal Na’u sentezledi. 1939 da na rkotik analjezik Dolantin (Pethidin) sentez edildi. 1942 de ok zehiri araştırılarak (Kürar) D - Tübokürar bulundu ve entübasyonda kas gevşeticisi olarak kullanılmaya başlandı. 1951 de Sucling tarafından günümüzde yaygın olarak kullanılan Halotan b ulundu. İlk kullanımları 1956 da Johstone, Bryce Smith ve O’Brien tarafından gerçekleştirilmi ştir. Daha sonraları 1961 de Methoxyflurane, 1966 da Ketamine HCl, 1968 Etrane ve izleyerek İzoflu - rane, Enflurane ve diğerleri sentez edilerek klinik kullanımda yer almıştır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar